21 Haziran 2009 Pazar

Akıl ile Nefis


Akıl, en basit tanımıyla 'düşünme, anlama, kavrama ve davranışları ayarlama melekesi' olarak bilinir.

Bütün çağlar boyunca insanoğlunun en ziyade düşündüğü, tanımlamaya çalıştığı, anlamak için çırpındığı meleke bu olsa gerektir. En eski filozoflardan en derin mutasavvıflara kadar düşünen her insanın, varlıkla ilgili idrak noktasının baş köşesinde akıl durur. Bu yüzden hakkında sayısız yorumlar yapılmış, bütün dillerin sözlüklerinde sayfalar dolusu yer ayrılmış, ansiklopedilerde birbiriyle kâh örtüşen, kâh nakzeden fikirler öne sürülmüştür.

Felsefeciler onu neredeyse Tanrı ile özdeş kabul ederek insan düşüncesinin mutlak değeri olarak düşünmüşler ve onu değişmez, zorunlu bir Raison mertebesine koymuşlar, bu yüzden daima büyük harfle yazmışlardır. İnsana has düşünme tarzı ve eşyanın sebeplerini yakalama melekesi olduğunu iddia edenler ise onu nesnelleştirip öznel akıldan (meleke) ayırmışlardır. İslam düşüncesi (Farabî, İbn Sina vb.) aklın Vacibü'l-Vücûd'dan doğduğunu söyler ve biri diğerinden çıkan dokuz aklın varlığını kabul eder. Bunlar hem ontolojik, hem de bilgi değeri olan birer varlık sayılırlar. Batı düşüncesinde bilgi kaynağı olarak aklı gören ve aklın üstünlüğünü takdis eden rasyonalizm ile ayrılan yanı gönül ve nefsin akılla ilişkisini dışlaması sebebiyledir. "Aklî olan reel, reel olan da aklidir (Hegel)" düsturuna ulaşasıya kadar pek çok filozof aklı öncelemiş ve "aklın kanunlarını eşyanın kanunları olarak (Aristo)" görmüştür. Bunlar içinde bir tek Pascal "Kalb (gönül) öyle sebeplere (Raisons) sahip ki akıl onların hiçbirini tanıyamaz!" diyerek doğunun akıl anlayışındaki zenginliğe referans olmuştur. Çünkü doğuda akıl kutsal olmakla birlikte gönül (rahmanî) veya nefisle (şeytanî) olan ilişkisi sayesinde kimlik kazanır. Oysa doğulu anlayış aklın gelebileceği son noktanın gönül olduğunu söyler. Bu da imanın bir tezahürüdür. Hani Cüneyd'e "Falanca yerde bir alim var, Allah'ın varlığını 99 delil ile ıspat ediyor!" dediklerinde, "Demek onun, Allah'ın varlığıyla ilgili 99 şüphesi varmış!" cevabını vermesi gibi. Bu bakımdan sufiler aklı, "Hak ile batılı birbirinden ayırd etmeye yarayan nur" olarak görürler ve akl-ı evvel olarak Nûr-ı Muhammedî'ye işaret edip vahdet mertebesine işarette bulunurlar. "Allah'ın ilk yarattığı şey akıldır!" hadisini de buna delil gösterirler.

İskender PALA

DEVAMI>>>

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınız Türkçe yazım kurallarına uygun olduğu için;hakaret içermediği için teşekkürler

Add to Technorati Favorites