21 Temmuz 2009 Salı

Osmanlı'yı Yanlıs Anlama Modasi


Karadeniz'de eskiden kışın atlarla kovalarlarmış kurtları. Kurt kendisini takip edenleri görebilmek için başı yana dönük koşarmış.

Kilometrelerce süren bu koşu sonunda boynu donan kurt, avcının ters yöne geçmesiyle boynunu çeviremez ve kolayca kurşunlara yem olurmuş. Tarihçiliğimiz de biraz buna benziyor. Nice zamandır düşman korkusuyla tek yöne bakarak koşan tarihçiliğimiz, şimdi donmuş başını öbür yana çevirmekte zorlanıyor.

Mesela Prof. Faruk Sümer "Oğuzlar" adlı kitabında şu satırları yazabilmişti: "Osmanlı son asırlara kadar Anadolu'nun insanını ve servetini görülmemiş bir israfla harcamış fakat ona hiçbir şey vermemiştir. Bu yüzden Anadolu Türkleri yoksul ve geri kalmış bir cemiyet, Anadolu da harap bir memleket haline gelmiştir."

El-insaf! İnsan Osmanlı mülküyle bütünleşmeden önce Anadolu'nun ne halde olduğuna bakar da biraz düşünür. Erzurum Osmanlılar tarafından fethedildiği zaman sadece 21 ailenin yaşadığı sefil bir köye dönmüştü de, Kanuni orayı 'kilid-i mülk-i İslam' (İslam toprağının kilidi) kılmak için tayin ettiği valileri şehre yatırım yapmaya teşvik etmişti. Ya Diyarbakır? Osmanlı yatırımları Diyarbakır'ı yeniden ayağa kaldırmış, hele Arap yarımadası önüne açılınca bölgenin incisi olarak yıldızı nasıl da parlamıştı! Osmanlılar zamanında İzmir'e tam 40 tane medrese, 60 tane han inşa edildiğini biliyor muyuz da, Anadolu'ya yatırım yapmadı diyebiliyoruz?

Ya ulema halktan kopuktu zırvasına ne demeli? Hele buna örnek olarak, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi'nin halkla yüz yüze gelmemek için evinin penceresinden zembilini (bir çeşit torba) sarkıtıp fetva taleplerini aldığını, cevabını yine zembille gönderdiği vermiyorlar mı, cinim tepeme fırlıyor. "Hırzu'l-Mülûk" adlı kitaba baksa cevabını kolayca bulacak halbuki.

Osmanlı Şeyhülislamlarının en seçkinlerinden olan birinin böyle yapmaktaki maksadı, tam tersine, halkın taleplerini daha hızlı karşılayabilmektir. Özellikle İstanbul'a sırf fetva almak için gelenlere kolaylık olsun diye, bürosunda değil, evinde dinlenirken bile hizmet vermek gayesiyle hareket eden Zenbilli Ali Efendi, bürokratik işlemleri aradan çıkartarak halkla doğrudan kendisi muhatap oluyor, fetva sürecini hızlandırıyor ve kim bilir kaç gün izbe han köşelerinde kalıp hem para, hem de zaman kaybedecek olanlara 'online' hizmet veriyordu. Gerçekler ancak bu kadar tepetaklak edilebilir. Şeyhülislam halka daha iyi hizmet vermek için çalışıyor, bizimkilerse onu halktan kopuk olmakla suçluyor.

Şu günlerde moda olan içki tartışmasına da bir örnek verelim. Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü'ne de layık görülen Çetin Altan, "Tarihin Saklanan Yüzü" adlı tam bir cehalet şaheseri olan kitabında Sultan II. Selim'den şöyle söz eder: "Bir gün, sarayda yaptırmış olduğu hamamı gezdiği sırada ayağı kayarak düşüp hastalanmış ve bir süre sonra da-bir söylentiye göre- bir şişe Kıbrıs şarabı içip, ölmüştür."

Mustafa ARMAĞAN

DEVAMI >>>

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınız Türkçe yazım kurallarına uygun olduğu için;hakaret içermediği için teşekkürler

Add to Technorati Favorites