Şimdi alalım kendimizi,çıkalım dışarıya.Hava soğuk ama olsun,gezelim biraz çarşıyı pazarı ne de olsa yılbaşına az kaldı.Varsa eğer yanınıza biraz da para alın.Ne olur ne olmaz,dursun yanınızda belki bir şeyler alırız.
Üstümüzü giyinip çıktık dışarı.Otobüs durağına doğru şöyle bir seyirttik.Bindik otobüse şehrin en işlek caddesine gittik.Şöyle etrafı seyrede seyrede geziyoruz;mağaza vitrinlerine,indirimlere,ışıltılara baka baka yürüyoruz.Her yer ışıl ışıl,parlak...
Ama garip bir şey var ortalıkta.
Mağazalara,vitrinlere,dükkanlara bakıyoruz.Işıltılı mı ışıltılı .Vitrinleri kar bürümüş ve yanıp sönen ışıklar gözlerimizi kamaştırıyor.
Derken bir mağazanın önünden geçerken kırmızı beyaz elbiseli ;kafasında kukuletadan bozma bir şapkası olan beyaz sakkallı,kimi zaman elinde bir çıngırağı çalarak '' Ho ho ho ! '' nidalarıyla caddeyi inleten biri var. Bu kim ?
-''Aaa Noel Baba bu ''
Ama biz yılbaşını kutlamıyor muyduk ? Ne işi var Noel Baba nın burda ? Sonra aklımıza geliyor.Oooo noel baba çoktan bizden biri oldu.Noel babasız yılbaşı mı olur muş ?Olmaz tabi ... Yılbaşı kutlayacağız ama noel baba da olmalı yanımızda.Noel Baba kimi alışveriş merkezlerinde oturmalı bir koltuğa, kucağında çocuklara hediyeler vermeli.Ho ho ho !!
Çocuklarımız çocuk yaşlarından itibaren her yılbaşı onun nidalarını duyarak yetişmeliler ve gün gelmeli ki onlar noel babasız yılbaşı düşünemesinler.Olur ya bir gün gelir tam batılılaşırız da yılbaşını bir hafta öncesinden NOEL olarak kutlarız.Tamam şimdi bunu söyleyince çoğu kişi ;
Biz noel kutlamıyoruz yılbaşını kutluyoruz ya da senede bir günümüz var onda da eğleniyoruz işte diyecek.Olsun....
Ama eminim geçtiğimiz şeker bayramında Batı da avrupalı çocuklar kapı kapı dolaşarak büyüklerin ellerini öpüp şeker topladılar ve harçlıklarını aldılar.Ziyaretler ziyaretler oldu.Ama biz görmedik eminim.
Sonra tekrar yürürken bir bakıyoruz ki kuruyemişçilerin önü kuyruk.Hmmm tamam akşamki eğlenceye nevale alınıyor.
Geçiyorum burda ne sırası var Ya Hu !! Tamam gördüm piyango sırası...
Alın alın belki size de çıkar... Dememe kalmıyor zaten bir kuyruk bir kuyruk,kapanın elinde kalıyor.
.......................
Neyse hazır yazmaya başlamışken aşağıya da iki ünlü insanımızın yazısını da alayım dedim :
Yılbaşı neyimiz olur?
Yılbaşı neyimiz olur? diye soruyorum. Fakat, -29 Ekim'imiz midir, 30 Ağustos'umuz mudur, Şeker Bayramı'mız mı, Kandilimiz mi, Kurban Bayramı'mız mı? diye sual açmak da yersiz olmazdı. Biz muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz... Ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı. Memleketimize, herhalde, Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pirimiz mi? İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir? Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda nenin nesidir... Bunu hiç merak ettiniz mi? Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu: O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor. O evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir... Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor. O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra, kılığını değiştirmiş... ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan başlamıştır. Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedakârlığının sebebini düşünmediniz mi? Bırakın onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz... Sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı. Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlerini ekseriya böyle değiştirirler. Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin yahut bırakın: Haç'ında çarmıha gereyim onu. Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeyimizi çalmıştır. Arif Nihat Asya
Yılbaşı ve Noel Baba
Hemen bütün dünyanın kullandığı milâdî tarih, bundan birkaç yıl önce, tamamıyla pratik hayat bakımından kabul edildikten sonra, kânunusaninin (Ocak ayının) biri, hafızalarımızda iz tutan bir gün olmaya başladı. Şehirlerimizde birçok aileler, yeni yılı kutlamak için evlerde, dışarıda güzel toplanmalar yapıyorlar. Yiyerek, içerek, gülerek, eğlenerek hayatlarının bir senesini bitirip yeni yıla giriyorlar.
Bu eğlencelerin ne Hazreti İsa ile, onun doğuşu ile, ne de Noel baba ile hiçbir alâka ve münasebeti yoktur. Bunlar, sadece yeni yıla neşeli girme arzusuyla ve eski yılın aynı şekilde geçirilmesi dolayısıyla yapılmış birer eğlenceden başka bir şey değildir. Yılbaşının Türkün layık ruhunda kendi geçirdiği bir yılın geçireceği bir yıla girişinden başka hiçbir manası olamaz.
Gazetelerde bazı müesseselerimizin yaptıkları çocuk müsamerelerinde Noel babayı, başında kürklü külahı, sırtında gocuğu, elinde değneğiyle temsil ettiklerini gördüm. Bizim an'anelerimizde Noel baba diye bir şahsiyet bilmiyorum. En eski bir tarihin sahibi olmakla beraber, Türk'ün her yılı, bir evvelkinden daha genç olarak Türk yavrusunun hayaline girmelidir. Kamburu çıkmış, soğuktan donmamak için deriden elbiseler giymiş, süpürge sakallı semboller bizde yoktur. Bizim Ay dedemiz ne kadar güler yüzlüdür; neşesinden yanakları elma gibi tortop olmuş, onun kadar taze ve canlıdır. Biz böyle tanıdık çehreler isteriz ve çocuklarımızın böyle güler yüzler görmeye alıştırılmasını bekleriz.
Esasen Avrupalılar, Hıristiyanların peygamberi olan Hazreti İsa'nın doğumunu, doğduğundan dört asır sonra kutlamaya başladıkları zaman, mahiyeti tamamıyla dinî olan bu törene kendi an'anelerini sokmaktan geri durmamışlardır. Noel babanın giyinişi, soğuk ülkelerin, karlı buzlu diyarların hatırasını taşır. Hıristiyanlığın çıktığı yerlerde kürke ihtiyaç olabilir miydi? Eğer dediğimiz gibi, putperest an'aneler bu işe karışmasaydı, Noel ağacı, zeytinden olmalı idi. Noel baba ve onun telli pullu ağacı, bir cenuplu (güneyli) hayalinin mahsulü değildir, ancak bir şimallinin (kuzeylinin) yarattığı sembol olabilir.
Halbuki Türk muhayyilesi (hayal gücü) böyle şeylere alışık değildir. Türk gerçekçidir. Hayallerinde bile hakikat gizlenir. Uydurma şeylere inanma alışkanlığı onda yoktur. Her şeyi olduğu gibi görür ve öyle görmek ister. Onun bu alışkanlığını bozacak her şey yanlıştır, fenadır. Türk çocuğuna şeker, oyuncak ve yemiş getiren, Noel baba değil, kendi öz babasıdır. Onun doğru bildiği şeyi yanlış öğretmeye kalkamayız.
Hasan Ali Yücel
Velhasılı kelam yeni yılınız kutlu olsun...
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınız Türkçe yazım kurallarına uygun olduğu için;hakaret içermediği için teşekkürler