18 Mart 2010 Perşembe

Vatan Sizlere Minnettardir !!!

O destandan sadece küçük bir anektod...Binlercesinden bir katre...Hangisini kitaplarca anlatsanız gerçekten anlatabilirsiniz ki...Ruhunuz şad olsun...
 

''Vefa Lisesi’nde Fransızca öğretmeni olarak görev yapan Ahmet Rıfkı, otuz yaşlarındaydı. Aynı semtte bulunan evlerinde annesiyle oturuyordu. Galatasaray Lisesi’nden birkaç defa görev teklifi almıştı; ama önemsemedi. Muhitini, daha doğrusu mektebini çok seviyordu. Onu Vefa’dan ayıramadılar.

1915 yılının Mayıs ayıydı. Ahmet Rıfkı çantası elinde mektep kapısından içeri girdi. Koridorlarda bugün bir başkalık ve bir sessizlik vardı. İlk dersi birinci sınıflaraydı. Sınıfa yöneldi, sınıf sanki bir ölüm sessizliğine bürünmüştü. Çocukların yaramazlıklarını, gürültü seslerini duyamıyordu. Kapıyı açtı ve hemen kapattı. Çocuklar yerlerine oturmuş, başlarını önlerine eğmişlerdi. Yanlış görmemişti. Selam verdi, çocuklar bu selama karşılık ayağa kalkıp, cevap vermediler.

Ahmet Rıfkı fena sarsılmıştı. Mutlaka bunun sebebini öğrenmeliydi. Sınıfa döndü: “Rica ediyorum, lütfen biriniz konuşun.” dedi.

Arka sıralarda oturan Ömer ayağa kalktı: “Muallim Bey, mektebimizde ve mahallemizde eli ayağı tutan ağabeylerimiz Çanakkale’ye gönüllü gittiler. Siz ise hala buradasınız. Biz de gitmek isteriz ama yaşımız tutmuyor” dedi.

Muallim Ahmet Rıfkı, hiç düşünemediği bir sualle karşılaşmıştı. Sınıfa derin bir sessizlik hakimdi. Ahmet Rıfkı cevap verdi: “Sevgili yavrularım, insanlığın her döneminde olduğu gibi, bu devirde de ve daha ziyadesiyle sizlerin eğitim ve öğretime muhtaç olduğunuz bu günlerde, milli ve medeni terbiyeyi veremiyor muyum?”

Bu sözler Muallim Bey’in ağzından düğüm düğüm, boğuk boğuk dökülüyordu. Ön sırada oturmakta olan Avni: “Muallim Bey, sevgili İstanbul elden giderse, sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar söyler misiniz?” dedi.

Ahmet Rıfkı ağlıyordu. Mektep idaresine dilekçesini verdi. Vedalaştı. Evine geldi. Annesinin ellerini öpüp, ondan helallik aldı. Mahallenin bakkalı Selahattin Adil Bey’e uğradı: “Anamı iaşesiz bırakma, düşman hançerini Çanakkale bağrına saplamış, onu çıkarmaya gidiyorum. Dönüşte borcumu öderim” dedi.

Ahmet Rıfkı İstanbul’da kısa bir eğitim gördü ve Çanakkale’ye gönderildi. 3. Kolordu Harekat Şubesi emrine verildi. Kasım ayının ortalarına kadar karargahta bulundu. Daha sonra, cephede eksilen subay kadrosunu tamamlamak üzere bölük komutanı olarak Düztepe’de bulunan birliğine katıldı.

Düşman 19 Aralık günü, Arıburnu ve Anafartalar Bölgesini gizlice terk etmişti. Bu sırada döşedikleri mayınlar birliklerimize bir hayli zayiat verdirmişti. İşte bu mayınlardan bir tanesi de Ahmet Rıfkı’ya isabet etti. İngilizlerin hain tuzağına düşen Ahmet Rıfkı, 19 Aralık günü, saat: 08.20’de, şehitlik mertebesine ulaştı. Şimdi O, Sarıbayırlar’ın batı kısmında huzur içinde yatmaktadır.''

O döneme ilişkin ayrıntı ve benzer tarihi anekdotları okumak için:

Sümeyra Sağlam Saydan, Kan ve Mürekkep, Yarımada Yayınları, Mart 2010.

Osman Özsoy, Türk Kurtuluş Savaşı, Timaş Yayınları, 2007.
Talha Uğurluel, Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi, Kaynak Yayınları, 2006.
 

haber7 sitesinden alıntıdır... 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınız Türkçe yazım kurallarına uygun olduğu için;hakaret içermediği için teşekkürler

Add to Technorati Favorites