Kimi zaman öyle bir şey olur ki(ki bu çoğu zaman olmaz.Kimi zamanlarda çoklukla olur.)- hava durumu da bu olan şeyi çoğu zaman tetikler-onca karmaşanın içinde gelip giderken bir anda kafayı gömdüğün bilgisayar ekranından kaldırırsın-bu arada bilgisayarda Roxette-İt must have been love çalıyordur-.Çıkarsın balkona,parçalı bulutlu bir hava;sıcakta sayılır,etrafta çocuklar yokuş aşağı bisikletleriyle sürat denemeleri yapıyorlardır.Karşı apartmanın önünde bir ablamız halı yıkamakla meşguldür.Bir abimiz elinde barış çubuğu balkon sefasında demlenmekte.Bağırış çağırış,bir nevi curcuna...
Başlarım düşünmeye,özlemeye ve yeniden istemeye o anları.Hangi anlar mı ? Hiç abartmadan,vücut çalımı yapmadan ya da fake atmadan söylüyorum sırayla(Ki yine rivayet odur ki ; Göktürk bir abarttı mı tam 855 ''yuh artık ! '' gücünde olabilmektedir.)Dedim ya belki mevsimden/hava durumundan ben hep sonbaharı özler dururum köyle karışık.Özlem kısa cümlelerden oluşur abartmaya gerek yoktur(Bknz :Rivayet 2) :
''Akşam köy vaktinde kömür sobası yakılmış yatıncaya kadar ısınılmıştır.Ki çoğu zaman erken yatılmaktadır dede ve babaanne etkisiyle karışık.Dediğim gibi sonbahardır ve gece her zaman sessizdir ve ıssızdır ve de ürperticidir.Sessizliği sadece rüzgarın uğultusu , yaprak hışırtıları ,uzaktan gelen köpek havlamaları ve uğultuları bozmaktadır.Yorganın altında ısınmaktasındır ama arada sırada dışarda kalan ayağını içeri sokarsın üşüyerek.Nedense hep ürkütücüdür.Sokak başındaki lamba pek te yetmez aydınlatmaya.Bu yüzden gölgeler çoğu zaman uzundur ve bilinçaltına halay çektirir.(Bakmayın öyle korkacağım tabi.Daha 9-10 yaşındayım)
Ama bir şekilde uykuya dalarsın.Gözlerini bir açarsın hava yeni yeni aydınlanıyordur.Kuş sesleriyle uyanırsın.Kalksam mı kalkmasam mı ikilemi içinde hafifçe kadanı yorganın dışına uzatırsın.Tirrrr tirrrr,bırrrrrrr...Soba sönmüş içerisi sen yorganın altında bolca sındığından daha bir soğumuştur sanki.Öyle veya böyle kalkılacaktır işte.Kalkarsın;dişlerin bateri çalmaktadır ,vücüdun tempo tutmaktadır soğuğa karşı.Çeşme başına gelir açarsın çeşmeyi.Bundan sonrası daha büyük bir cesaret ister.Üfffff...Ani bir cesaret patlamsıyla bir avuç buzzzz gibi suyu çarparsın yüzüne.Sonra yüzünde donmuş bir ifadeyle içeri girersin.Diğer odanın ışığı yanıktır.Yavaşça kapıyı açarsın........................................................Burdaki boşluk içerden gelen sıcaklığın sayesinde çözülen ifadenin sessizliğidir.İçerdeki soba yakılmış.Üstünde çaydanlık fokur fokur kaynayarak sobanın içinde çıtır çıtır yanan ateşe vokal yapmaktadır.Sobanın tam karşısındaki henüz toplanmamış dedenin yatağına uzanırsın.Hava henüz tam aydınlanmamıştır.O çözünen ifadeyle hafiften de titreyerek yatağın içine gömersin kendini kahvaltıyı beklerken.Yüzünde sobanın sıcaklığı ve yanan ateşin ışıkları dans etmektedir.Ki bu durumdayken hipnotize olmak için sağa sola sallanan bir saate ihtiyaç yoktur.O şekilde uzanırken ve artı kestirmeler yaparken kahvaltı sofrası kurulur,yesin,içersin,Hava aydınlanır..Rüya biter.Ama hard diske kazınmıştır bir kere..Çoklukla hatırlarsın kimi zaman...
Bu da Hüzzam Makamı' nda bir hikaye işte geçmişte görülen....
5 yorum:
Çok güzel yazmışsın, hemen hemen hepimizin hikayelerini barındırıyor sanki.
Haklı olabilirsin.Her insanın gerçekten ! içinden gelen şeyler genel anlamda diğerlerininden de içinden gelmektedir.
Her detayı aynı olmasa da anlattığın köy anıları mevcut sanırım çoğumuzda.
Diğer konuları kapsayarak düşünecek olursak benzer durumları farklı kıstaslar altında yaşıyor olma ihtimalimiz var tabii, haklısın.
Ne guzel anlatmıssınm GÖK TÜRK
kendımdne bıseyler bularak okudum
Öykü >>> Teşekkür ederim...:)
Yorum Gönder
Yorumlarınız Türkçe yazım kurallarına uygun olduğu için;hakaret içermediği için teşekkürler